Örümceksiz kapılar zamanı…

Gazoz saati yine yollarda. Köyüme, baba evine dönüş zamanı. Kırmızı lastik papuçlarım beni özlemiş. Evimizin kapısı örümcek tutmuş. Yuh dedim Arzu yuh. Her seferinde giderken gelicem en kısa zamanda deyip, kilit örümcek ağı tutana kadar gitmediğin için sana yuh… Kapalı kapılar ardında, sessiz sedasız duran ev nasıl bu kadar kirlenebiliyor bi anlasam. Suyu kesmişler, yan…

Gözünü kapa ve Gör…

Dün ki Başlık ve içerik birbirini tutmuyordu ya… Bu gün gelelim o konuya. Çocuklar okula başlayıca İstanbul’ da trafik çilesi de başlıyor. O yüzden büyüklerde pek bi yere gidemiyor sanırım. Bi de önce bi dinlenirler herhalde. Bu yaz pek bi atarlı, pek bi karışıktı ya. Çocuklar ne kadar neyin farkındalar bilmiyorum ama biz bbüyükler pek…

Bir Ayvalık masalı…

Bir varmış bir yokmuş, masal bu ya tersten başlamak istemiş canı. Gökten iki nar düşmüş amcamın bahçesine. Bu kuzenler çocukluktan beri birbirinin dilini iyi anlar diye, birlikte bereketi, sevgiyi, acıyı bölüşsün diye. Bizleri hayırla ansın, kışa sağlıkla girsin diye ölmek için seçtiği eve bizi çağırdı ve duyduk ve geldik ve özlemle hepsinin yerine Eylül güneşinin…

Hayat süprizlerin hiç bitmesin, eyvallah yaşattığın ve yaşatacağın her güzelliğe…

Biz aslında Küçükköy‘ ün sahil kısmındaymışız, yani deniz kenarı çorak olur diye kızlara miras kalan, eniştelerin çok zenginleştiği yerde. Bu gün sonunda bereketli topraklarda erkek çocuklara miras kalan yerlerdeyiz. Neyse artık onlarda zengin. Taşevler çok göç almış İstanbul’ dan. Bi de sıkı durun dün facebook da yılın dizisi başlıyor demiştim ya Uğur Yücel‘ li. Familya…

Bu gün artık yarın olmadan yazmalıyım… Çoktan yarın artık bugün oldu.

Oldukça geç bir saatte Emine çok merak ettiği Badavut’ a doğru kırmıştı direksiyonu. Önce yoğun bir site istilasındAn toprak bir yola geçtik ki toprak ne kelime. Millet kuma saplanmış, ilk defamı geliyorsunuz, niha ha haa nidaları arasında kurtulmaya çalışanların yanından geçip yürüyordu. Baya ilerde kayalıkların orada arabalar görünüyordu. Önce kuma saplanmadan geri geri çıkıp yine…

Akşam ayranı fazla kaçırınca yazı iki gün ötelendi.

NEDEN YAZILIR?: “Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmayagörsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (ya da kendi kendine kanıtlamak için). Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü,…

Yıllar sonra, bir Ayvalık akşamında…

Valla gözlerim geçirmek bizim işimiz yazısını aradı, bulsaydım çekecektir… Neyse bizim de işimiz geçmek napalım. Trajikomik ülke insanları olarak yaşayıp duruyoruz işte böle. Geçe geçire,mecburen mecburen mecburiyetten. Yine yoklar çıktı bahtıma, hadi dedik ve attık kendimizi yollara. İki kuzen bir yeğen Ayvalık yollarında keyifli bir yolculuk yaptık. Diyorum ki hayat süprizler ile nasılda bekliyorsun beni….

Ben bu hayatı çok seviyorum…

Hani Yazı Evi ve alt dakkalardan bahsetmiştim ya, bi ara onlarda hep evden bakkala diye çıkıp bir daha dönmeyenlerden bahsediyordum. Öylece gidivermeleri özlüyordum sanırım. Şimdilerde neredeyse hep öylece gidiveriyorum. Evden bi şeyler yemeye diye çıkıp bi müze gezip, Ortaköy’ de bi dostla buluşup, geceyi bir küçük masal bahçesinde bitirverince, bakkala deyip dönüvermeyesi gelmiyor insanın. Ha…

Artık sonbahar, Eylül’ de gel…

Yazımla çok alakalı bir başlık olmadı. Olsun başlık dikkat çekmeli derdi hocalarımız. Tabii içerikle bağlantısı da olmalı. Olmaz mı var zaten. Sonbaharbaşındayız, kışa doğru yolalıyoruz. Biraz hüzün, bolca renk şöleni sonbahar benim için. Dedim ve sonbahar için yazdığım bir altı dakka yazısını bulmak için defterlerin arasına dolayısı ile binlerce anıya, yaşanmışlığa boğuldum. Defterler defterler dolusu…

Gün batarken penceremden…

Akşam güneşi batarken baktım bana da vurdu güneş, bende  çekiverdim öylesine… Ordan oraya koşup dolu dolu yaşarken yazacak şey çok oluyorda, evde oturunca ne yazarım dedim. Dedim de ben her türlü yazarım, yeterki siz okuyun. Biz Yazı Evi nde yıllardır altı dakika çalışması yapar dururduk. Ordan alışkınım, hatta zaman zaman orda yazıp çok sevdiğim altı…

Her şey yolunda…

Diye kalbimin üstünü pıtpıtlayasım var. Yer mi bilmiyorum ? Ben kendimi kandırmaya çalışırken o inanır mı bilmiyorum ? Herşey b.mb.k aslında. Ama benin en iyi bildiğim şey acımadı ki acımadı ki diye ortalıkta dolaşmaktır ve öyle dolaşıyorum. Yazsam ağır tahribat, konuşsam dinleyecek kişiye yazık. Hayat işte bazen böyle parçalı bulutlu. Bulunur bir yol, bu da…

Bazen küçük aralar gerekir, boşluklar nefes almak içindir.

  Gazozsaati yaşadıklarını sindiriyor sanırım. Bu medrese işi iyi güzel de, alışkanlık yapıyor ve sonrasında normal yaşama dönmek pek kolay olmuyor. Pek bi güzel şımardık ve şımartıldık aslında. Meleklerimiz, alıştırmalarımız ve dinlediğimiz masalların büyüsü hala üzerimde çok şükür. Yoksa bu yaşadığımız günlerde nasıl ayakta kalabilirdim ben bilmiyorum. Neler oluyor, dünya, Türkiye nereye gidiyor doludizgin bilmiyorum….